“`html
Yalnızlık, günde 15 sigara içmek kadar tehlikeli bir sağlık sorunu olarak nitelendiriliyor.
Ancak, günümüzde hiç olmadığı kadar bağlantıdayız; akıllı telefonlarımız sayesinde her gün yüzlerce mesaj alıyoruz.
Bu sürekli iletişim durumu bazı zamanlarda bunaltıcı hale gelebiliyor ve birçok insanı huzursuz hissettirebiliyor.
Sorun şu ki, bu duruma bir denge kurmak mümkün mü?
BBC, sağlık uzmanlarının bu konuda görüşlerini derledi.
YALNIZLIK VE TEK BAŞINA OLMA ARASINDAKİ FARK NEDİR?
Yalnızlık, yüzyıllardır var olan bir olgu olmasına rağmen, Covid-19 pandemisi süresince uygulanan kısıtlamalar, birçok insana zor anlar yaşattı. Milyonlarca kişi, uzun süre evde yalnız kaldı.
Yalnızlık, “istediğinizden daha az sayıda sosyal ilişkiye sahip olmanın yol açtığı ‘öznel, hoş olmayan bir his'” olarak tanımlanıyor. Bu konuda Sheffield Hallam Üniversitesi’nden Andrea Wigfield açıklamalarda bulunuyor.
Uzmanlar, yalnızlık hissinin kişisel ilişkilerimizin kalitesinin beklentimizden zayıf olduğu zamanlarda ortaya çıktığını belirtiyor.
Mevcut arkadaşlıklarımızın kalitesini başkalarınınkilerle karşılaştırmak da bu hisse neden olabilir; sonuçta, eksiklik hissi doğabilir.
Bazı bireyler yalnız başlarına hızla izole olmuş hissetseler de, kalabalık bir ortamda da yalnızlık hissi yaşayabilirler.
Ait olamama duygusu ya da ilişkilerin kalitesinden duyulan yetersizlik, bu nahoş hissiyatı hızla tetikleyebilir, diyor Wigfield.
Her ne kadar bazı dillerde yalnız olmak ile tek başına kalmak eşanlamlı gibi kullanılsa da, tek başına olmak geçici bir süreçtir ve faydalı bir huzur anı sunabilir.
Tek başına olmak, etrafımızda kimse yokken veya sosyal medyada kimseyle etkileşimde bulunmadığımız anlar olabilir, diyor Durham Üniversitesi’nden psikoloji profesörü Thuy-Vy Nguyen.

YALNIZLIĞIN FİZİKSEL SAĞLIĞA ETKİLERİ NELERDİR?
Yalnızlık, sağlığımız üzerinde oldukça olumsuz bir etkiye sahiptir. Cambridge Üniversitesi’nde gerçekleştirilen bir çalışma, yalnızlığın kalp hastalığı, felç, tip 2 diyabet ve enfeksiyon riskini artırdığını gösterdi.
Wigfield, yalnızlığın demans, depresyon, anksiyete ve artırılmış ölüm riski gibi ciddi sonuçlara yol açabileceğini belirtiyor.
Ancak bu bağlantının nedenleri henüz tam olarak anlaşılmış değil.
Doktorlar, bu ilişkinin izolasyonun vücut üzerinde yarattığı stres ve zihinsel uyarım eksikliği nedeniyle olabileceğini öne sürüyor. Bu durumların, psikolojik rahatsızlıkları daha da kötüleştirebileceğini belirtiyorlar.
Yalnızlığın kapsamı ise açık bir gerçek. Dünya Sağlık Örgütü, yaşlı nüfusun her dört kişisinden birinin sosyal izolasyon yaşadığını, ergenlerin de %5-15 oranında yalnızlıkla karşılaştığını tahmin ediyor.
Yaş faktörünün yanı sıra; göçmenler, etnik azınlıklar, sığınmacılar, LGBTQ+ bireyleri, bakım veren kişiler ve sağlık sorunları olan gruplar da artan yalnızlık riski altında bulunuyorlar.

YALNIZLIĞI NASIL AŞARIZ?
Son yıllarda birçok ülke yalnızlıkla başa çıkmak için çeşitli girişimlerde bulundu. Sağlık hizmetleri, sosyal güvenlik sistemi ve ekonomi üzerindeki yükü giderek belirmekte ve bu konu, siyaset gündeminde öne çıkmaktadır.
Araştırmalara göre, gönüllülük faaliyetleri, yalnızlığı önlemeye yönelik etkili bir strateji olabilir.
Hong Kong’da gerçekleştirilen bir çalışmada, 375 gönüllü ile yapılan araştırmalar, bireylerin zamanlarını anlamlı bir amaç için harcamanın, yalnızlık hissini hafiflettiğini, özellikle yaşlı bireylerde etkili olduğunu gösterdi.
Avustralya ve Hollanda, kuşaklar arası etkileşimi artıracak projelerle farklı bir yaklaşım sergiliyor. Gençlerle yaşlıların, toplum merkezlerinde veya açık alanlarda bir araya gelmesi teşvik ediliyor.
Birleşik Krallık’ta ise doktorlar, yalnızlıktan etkilenen hastalara ilaç değil, sosyal etkileşim sağlayan hizmetlere yönlendirme yapmaya başlıyor.
Çocuk ve ergen psikiyatristi Holan Liang, sosyal bir bakış açısıyla, herkesin ait olabileceği, işbirliğine dayalı ve hoşgörülü toplumlar oluşturmanın en etkili yöntem olduğunu belirtmektedir.
Liang, “Başkalarına yardım etmek, kibar davranmak ve başkalarını desteklemek yalnızlığın üstesinden gelmede faydalı oluyor” diyor.
BBC ile konuşan uzmanlar, bireylerin kendi tatminlerini ve ilişkilerinin kalitesini gözlemlemeleri gerektiğini vurguluyorlar.
Yalnızlığın belirtilerine dikkat edilmelidir: Sürekli bir üzüntü, sosyalleşmeye karşı isteksizlik gibi.
Bu belirtilerden biri de kayıtsızlık: Etraftaki diğer bireylere, mekanlara ve durumlara karşı bağlılık hissinden yoksun kalmaktır.

TEK BAŞINA OLMAK ÜZERİNE BİRAZ DAHA DERİNE İNELİM
Profesör Nguyen, insanların sosyal türler olarak, hayatta kalmak için belirli kurallara bağlı sosyal ağlar oluşturma eğiliminde olduğunu vurguluyor.
Bunun bir sonucu olarak, “sosyal etkileşim ve birlikte olmanın öneminin altını çizen bir yaklaşım ortaya çıkıyor. Bu anlamda tek başına olmak genellikle negatif bir şekilde değerlendiriliyor,” diyor Nguyen.
Fakat tek başına kalmanın sağlıklı anlar yaratma açısından da faydalı olabileceğini ekliyor.
Reading Üniversitesi’nde yürütülen bir araştırma, tek başına zaman geçirmenin sağlık üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkileri olduğunu ortaya koydu.
Çalışma 21 güne kadar uzayan sürelerle 178 katılımcıyı takip etti ve onların stres seviyelerini, yaşam tatminlerini, bağımsızlık hissini ve yalnızlıklarını ölçmek için güncel tutmalarını sağladı.
Deney, yalnız geçirilen sürelerin streste azalma ve bireysel seçim özgürlüğü gibi olumlu hissiyatlar ile bağlantılı olduğunu gösteriyor.
Ancak, tek başına geçirilen uzun süreler, katılımcılar arasında yalnızlık hissini artırmış durumda.

ANLAMLI TEK BAŞINA ANLAR YARATMAK
Tek başına olmanın duygusal denge, bağımsızlık hissi ve kendimizi ifade etme şansı sunduğuna dair kanıtlar mevcuttur. Özellikle stresli anlarda veya yoğun günlerde faydalı bir yöntem olabilir.
Tek başında kalmak, ruh sağlığını ve doğal bir direnç geliştirmeye yardımcı olabilir. Ancak fazla uzun süre yalnız kalmak bazı bireyler için zorlayıcı hale gelebilir.
Profesör Nguyen, ekranlardan uzak durarak ve keyif alabileceğiniz etkinlikleri düzenli olarak “alışkanlık” haline getirmenin önemli olduğunu düşünüyor:
“Tek başına kalmaktan nasıl faydalanacağını merak edenlere her zaman önerim, kısa sürelerle başlamak, mesela günde 15 dakika ayırmalarıdır.”
Bu kısa süre zarfında, hislerinizi gözlemleyebilir ve hoşlandığınız aktiviteleri keşfedebilirsiniz. Günler geçtikçe bu süreyi artışla artırmayı deneyebilirsiniz.
“Bazen insanlar günlerce ekran ya da sosyal medyadan uzak kalmayı düşünürler. Bu rahatsızlık verebilir ve denemek istemeyebilirler,” diyor Nguyen.
Ancak bu durumun bir sınırı var mı?
Reading Üniversitesi’nin verileri, insanların yalnız kaldıkça daha yalnız hissettiğini ve tatmin duygusunun azaldığını gösteriyor. Günlük olarak yalnız kalma tercihi de aynı hisleri doğurabiliyor, fakat ardışık günlerde etkisi artmıyor.
Nguyen, ideal dengeyi saatler ile ölçmekten çok kalite yönünde değerlendirmek gerektiğini belirtiyor.
Bazı araştırmalar, yalnızlık hissinin uyanık olduğumuz zamanların %75’inde yalnız kalan bireylerde ortaya çıktığını gösteriyor. Ancak bu durum, bireylerin başlangıç noktasına ve günlük hissetme şekline bağlı olarak değişiyor.
Peki, yalnız geçirilen bu saatlerde ne yapılmalı?
Uzmanların önerisi, keyif veren ama aynı zamanda dinlendirici etkinlikler yapmaktır. Kitap okumaktan, bahçıvanlık, doğa yürüyüşleri, müzik dinlemek, yemek yapmak ve el sanatları gibi çeşitli hobi aktiviteleri tek başına vakit geçirmek için idealdir.
“`
More Stories
İçerisindeki cıvayı yüzde 35 azaltacak formül geliştirildi
Hamilelere sağlıklı Oruç tutma tavsiyeleri! Uzmanlardan altın değerinde Ramazan önerileri
Doç. Dr. Doğan: Grip vakalarında pik noktasına ulaştık, şu an yatay eğimdeyiz